Karbon Döngüsü

Güneşten gelen enerji karbon bileşikleri olarak beslenme yolu ile canlıdan canlıya geçerek yeryüzündeki yaşamı olanaklı kılar. Yarın güneş doğmasaydı yeryüzünde taş, toprak, hava ve su olabilirdi, ancak can olamazdı. Karbon, canlı dokularda, karbonhidrat, yağ ya da protein bileşikleri olarak birikir; o canlıyla beslenen diğer canlılar da enerji ihtiyaçlarını bu bileşikler sayesinde karşılamış olurlar.


Canlı öldüğünde bedeni toprağa karışır ve bakteriler tarafından parçalanır; böylece topraktan gelen mineraller toprağa, havadan gelen karbondioksit de gaz olarak atmosfere geri dönmüş olur. Paralayıcılarca dönüştürülemeyen karbon toprak altında kalarak fosil yakıtlara dönüşür. Fosil yakıtlar olarak nitelediğimiz kömür, petrol ve doğalgaz karbonifer döneminde yaşamış bitki örtüsünün toprak altında, havasız ortamda, milyonlarca yıl boyunca ısı ve basınca maruz kalması sonucu oluşmuş, güneş enerjisinden başka birşey değildirler. Bunların yakılması sonucu ortaya çıkan karbondioksitin atmosferde zenginleşmesi yeryüzündeki iklim değişikliklerinin başlıca nedenidir.


Karbondioksit suda kolayca çözünebilen bir gazdır; bu nedenle göller ve denizler birer karbon deposudur. Sudaki karbon oranı düştüğünde havadan suya kolayca karbondioksit karışabilir. Tersi durumda ise sudan atmosfere karbondioksit çıkar. Deniz canlıları arasında da ayrı bir karbon alış-verişi vardır. Suda genel olarak karbonat ya da bikarbonat olarak bulunan fazla karbon ya gaz olarak atmosfere çıkar ya da kireç taşı olarak deniz dibine çökelerir ve sedimentasyon oluştur. Çok sayıda deniz canlısı da kabuklarını deniz suyundaki karbondan imal ederler. Genel olarak denizler ile atmosfer arasında yıllık olarak 100 milyar ton civarında bir karbondioksit alışverişi olduğu tahmin edilmektedir.


Karbon içerikli organik maddenin mikroorganizmalarca yeterince parçalanamadan, su altında çürümesi sonucu bataklık gibi ortamlarda kömürün en genç hali olan torf oluşur.